25 Temmuz 2014 Cuma

ERNESTO “CHE” GUEVARA (HAYATI)


 




 
                                                    ERNESTO “CHE” GUEVARA

 
   


    Geçim sıkıntısı çekmeyen bir ailenin çocuğu Ernesto Guevara de la Serna, 14 Haziran 1928’de Rosario’da doğdu. Babası inşaatçı, annesi de Fransız kültürünü iyi bilen kültürlü bir kadındı.

1930 yılında bir Mayıs sabahı annesi onu Rio ırmağında yıkadığı için zatürreye yakalanır, devamında da astıma dönüşür Ernesto’nun hastalığı. Annesi ve babası ona iyi gelmesi için birkaç iklim boyunca sürekli göç ederler ama Ernesto’nun astımı geçeceğe benzemiyordur, birbirini izleyen nöbetler sonucunda durumu kötüleşir. Tüm bunlardan sonra yapılacak bir şey kalmadığı için ailesi Ernesto’yu serbest bırakmaya karar verir. Bununla beraber o zamana kadar odasına kapanan Ernesto dışarı açılmaya başlar. Hastalığına karşın, başta yüzme ve futbol olmak üzere ragbi, tenis, golf, pelota ve atletizm gibi sporlarla yoğun biçimde beden antrenmanlarına başlar. Beraberinde kitaplarına sığınan cılız çocuktan, dayanıklı ve sağlam yapılı bir çocuğa dönüşür.

Kimliğini yavaş yavaş bulmaya başlayan Ernesto, daha dokuz yaşında toplumsal eşitsizliğe dayanamıyor, isyan ediyordu. Arkadaşlarının yaşam koşulları onu çok üzüyordu; bir odada onar kişi dip dibe yaşarlar, çocuklar ise üşümemek için yırtık giysilerinin altına gazete kağıtları yerleştirirdi. Bunlara dayanamayan Ernesto, onları sık sık evine çağırır, kendi giysilerini onlara dağıtır ve beraber yemek yerlerdi. Kısa sürede evlerini halk evine çevirmişti bile.



           Ernesto giderek büyüyordu, hayatının her aşamasında çok fazla çekeceği astımdan kurtulmak ve kendisi gibi olan insanlara yardım etmek için tıp okumaya karar vermişti. Her ne kadar onun istediği üniversite sokaklar ya da köylülerin çalıştığı tarlalar olsa da, istediğine ulaşmak için Buenos Aires’e gitmek zorundaydı. Tıptan yeni mezun olan arkadaşı Alberto Granado, tatilde kendisinin çalıştığı San Francisco’daki cüzam hastanesine davet eder onu. Ernesto 1948 yazında bisikletine bir motor takıp, kendisinden 850 km uzaktaki arkadaşına gider. Bu onun ideallerinin gelişmesi ve şekillenmesinde başlangıç olarak sayılabilecek ilk yolculuğudur. Bu yolculuk sürecinde karşılaştığı durumlardan etkilenen Ernesto, Alberto ile yeni bir yolculuğa çıkmaya karar verir.

Ernesto ve Alberto 1951 yılının Aralık ayında, Güney Amerika’nın güneyini kapsayan bir yolculuğa çıkarlar. Yolculuk sırasında motorlarının bozulması sonucu yolculuklarına Kızılderililerle, sıkışık kamyon ve trenlerde, yoksulluk ve adaletsizliğin dibinde devam ederler. Bu yolculuk sürecinde Ernesto bir günlük tutar, günlüğünde; ezilen Kızılderililer, köylüler ve işçiler üzerine gözlem ve düşüncelerinden bahseder.



        1952 yılında Braden Company bakır madenlerine giderler. Orada karşılaştıkları akla durgunluk veren yaşam şartları karşısında fikirleri daha da şekillenir; artık sadece siyasal düşünce ve planlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Birden fazla ülkeyi dolaştıkları, 7 aydan fazla süren yolculukları 1952 Temmuz ayında sona erer. Alberto araştırmacılığı seçer, Ernesto ise tıp eğitimini tamamlamak için Buenos Aires’e döner.

Ülkesine döndükten sonra, rekor sayılabilecek bir sürede eğitimini tamamlar. Diplomasını aldıktan sonra, yolculuğu sırasında karşılaştığı ezilen yoksul insanlara kayıtsız kalamayan Ernesto, bu insanlara yardım etmek ve sorunlarına çözüm üretmek için yeni arkadaşı Calica ile bir yolculuğa çıkar.



     Bu sefer öncekinden farklı olarak eylem planları da yapmaktadır. Peru ve Bolivya’da birkaç ay süren yolculuktan sonra ayrılırlar. Calica Buenos Aires’e döner, Ernesto da yeni bir yol arkadaşı Eduardo Garcia ile Ekvador’a doğru yolculuğunu sürdürür. Kosta Rika’ya ulaştığında, Batista yönetimine karşı çıkan Kübalı sığınmacılarla karşılaşır. Ernesto Kübalı’lara sürekli ülkenin durumuyla ilgili sorular sorar. Venezuela’da siyasal tartışmalara katılır ve bazı çatışmalarda gözlemcilik yapar. Bu süreç sonunda halasına şöyle bir mektup

yazar: “United Fruit arazilerinde yaptığım yolculuk sırasında, onlardaki gücün ne denli korkunç olduğunu gördüm. O kapitalist ahtapotların kökü kazınana denk asla durmamaya ant içtim. Guetamala’ya gidip gerçek bir devrimci olmak için kendimi geliştireceğim.”

Guetamala’ya gittiğinde annesine yazdığı mektupta şöyle der: “Burada en sonunda yakında bir şeylerin olacağını hissediyorum.”



        Burada Küba diktatörlüğüne karşı düzenlenen Moncada saldırısından kurtulmuş Nico Lopez ile tanışır.  Nico Ernesto’ya tutkuyla Fidel Castro’dan bahseder.

Guetamala sokaklarında ülkenin istila edileceği haberleri dolaşmaya başlar, bu haberle beraber, Arbenz’e köylüleri silahlandırmayı, direnişe geçmelerini önerir. Kendisi de sivil savunmada yer alır. 18 Haziran 1954’te Amerika başkenti bombalar ve Ernesto kentsel bir devrimden hiçbirşey beklenemeyeceğini, devrimin anakaranın heryerine yayılması gerektiğini düşünür. 26 Haziran’da Arbenz savaşmayı bırakır, bu teslim oluş tüm Latin Amerikalı sürgünlere korku salar. Ernesto halasına yeni bir mektup yazar:

“Yankiler Roosevelt’in onlara taktığı iyi insan maskesini kesin olarak çıkardılar. Artık kulislerde pek de temiz olmayan oyunlar oynuyorlar. Askeri eğitim almak ve nereye gitmek gerekiyorsa gitmek için gençlik birliklerine yazıldım… Kuzey Amerikalı bir askeri kurul, Başkan Arbenz’le görüşüp, onu geri çekilmezse ülkeyi yıkana dek bombalamakla tehdit etmiş. Buna bir de ABD’nin müttefiki Honduras’la Nikaragua’nın savaş ilanı eklendi… Mexico’ya gideceğim, ne olursa olsun bir sonraki silahlı başkaldırıya katılacağım.”

Mexico’da, Arjantinli’lere özgün che ünlemini sürekli kullandığı için ona Ernesto El Che Guevara diyorlardı. Her sabah hastanelerde gönüllü olarak çalışmaktaydı aynı zamanda. Bu sürecte aklı iyice Küba’ya kaymaktaydı.



         Ernesto, 1955 Temmuz’unda yeni serbest kalan Fidel Castro ile buluşur. Bütün gece yankilerin sömürdüğü Güney Amerika kıtası hakkında konuşurlar. Fidel Ernesto’dan hoşlanmıştır, sabaha karşı Küba’yi Batista’dan kurtaracak mücadeleye katılmasını teklif eder. Che’nin cevabı şu olur: “Devrim zafere ulaştıktan sonra başka halklar arasında mücadele vermek için, devrimci özgürlüğüme yeniden kavuşmalıyım, tabii zafer diye bişey varsa.”

1953’te Fidel çarpışma için hazırlanan birliklerini kışlaya saldırıya gönderir. Fidel, Raul Castro ve Abel Santamaria tarafından yönetilen saldırı başarısızlıkla sonuçlanır. Fidel ve Raul tutuklanır, Fidel avukat olduğu için savunmasını kendisi yapar, konuşmasını akıllara kazınacak bir cümleyle bitirir: “Beni mahkum edin, bunun bir önemi yok, tarih beni aklayacaktır.”

Fidel, Mayıs 1955’te af kararıyla özgürlüğüne kavuşur. 1955 Temmuz’da Che başkaldıranların birliğine hekim olarak katılır. 1956 Şubat’tan itibaren gerilla eğitimine başlar, Santa Rosa’da verilen zorlu bir komando eğitimine girer.

İlk kez Granma çıkartmasında yer alır, burada boynundan ve göğsünden yediği kurşunlarla ağır yaralanır. Che günlüğünde o çatışmadan bir olayı anlatır: “Yanımdaki bir yoldaş, iki sandığı bırakıp kaçtı, sandıklardan birinde kurşum diğerinde ilaç vardı. Bağırıp sandıkları gösterdim ona, bana onlarla uğraşacak zamanının olmadığını söyledi. İkisini birden taşıyamayacağım için, bir ikilemle karşı karşıyaydım: İlaçlar mı yoksa kurşunlar mı? Ben kimim? Bir hekim mi, yoksa bir devrimci mi? Kurşun sandığını seçtim.”

Sıra Sierra Maestra’ya gelmişti. Burası ne sağlık ocağı ne de okul olan, köylülerin yaşadığı bir yerdi.


       Che burada, yalnızca köylülere ilgi gösteren bir hekim olarak değil, aynı zamanda ilkelerinden asla ödün vermeyen ve sabırlı bir eğitimci olarak da onların düşüncelerinin değişmesinde ekin bir rol oynar. Kendisinin verdiği derslere okuma yazma bilmeyen silah arkadaşlarının da katılmasını zorunlu kılar, arkadaşlarının bilinçlenmesini istemektedir.

Sierra Maestra’da bir çarpışma sırasında Che, bir silah sandığını almak için açıktan açığa koşunca, düşman birliklerine korku salarken, yoldaşlarının da hayranlığını kazanır. Bu konuyla ilgili şöyle der: “Tutsaklara davranış biçimimiz düşmanımızınkine hiç benzemiyor, onlar bizim yaralılarımızı öldürüp kendi yaralılarını arkada bırakıyorlar, zamanla bu fark bizim başarıya ulaşmamızda etkili olacak.” Che ilk kez birini öldürür, bunun hakkında şöyle der “Sinirleri en sağlam olanların bile dizlerinin titremesine engel olamadığı anlardı.”

Bu saldırıdan sonra Fidel Che’yi gerillanın önderleri arasına katar. Sierra dağlarının tamamı “Che” akımına kapılmıştır, köylülerin gözünde olağanüstü biridir; konuşma şeklinden ve açık tenli oluşundan anlaşıldığı gibi başka bir yerden gelmiştir. Üstelik bir hekimdir, başka bir deyişle büyücü, çünkü Maestra daha önce hiç doktor görmemiştir.

Sierra Maestra’da halkın da desteğini alıp özgürlüğüne kavuşturdukları ilk yerdir burası ve daha başlangıçtır. Harekatın devamından önce birliğin başında bilinçli birinin olması gerektiği düşünülür, tam bir insan sarrafı ve strateji uzmanı olan Che bu görevi üstlenir. Mart 1957’de birliğe sadece 27 tüfeği olan 58 acemi katılır. Nisan ayı boyunca bu grubun eğitimi ile ilgilenir Che. Burada da köylülerin güvenini kazanmaları sonucu ortaya çıkan dayanışma bölgeyi daha güvenli hale getirir. Che köylüler içinde eğitim programları hazırlar, bu durum Batista’nın askerlerine engel olmaya başlayacaktır.



  21 Temmuz 1957’de Frank Pais’in (kendisi birliğin yöneticilerindendir – M 26-7 birliği) öldürülen kardeşi için bir başsağlığı kartı hazırlanır, Che’de diğerleri gibi rütbesi eşliğinde imzasını atarken, Fidel ona “komutan yaz” der. Che başını kaldırır, gözleri parlar ve “Comandante Che” yazarak imzasını atar. Ve böylece Che komutanlık rütbesine Fidel’in öz kardeşi Raul ve harekata kendisinden önce katılmış Almedia’dan önce yükselir. Fidel’in isteği üzerine, devrimin önemli isimlerinden Celia Sanchez ona küçük, altın sarısı bir yıldız verir.

Bu yıldızı aldıktan sonra Che başında olduğu birliğe zafer kazandırır, batıyı ele geçirir.

Che gerilla hareketı hakkında: “Sanıldığı gibi güçlü bir orduyla çarpışan küçük bir toplulukla kısıtlı, küçük bir savaş değil. Hayır, gerilla hareketi tüm halkın zorbayla savaşıdır, gerilla hareketinin temeli ve özü halktır.”



     Che batıyı ele geçirdikten sonra, hareketin propaganda organı “Cubano Libre” yi kurar ve sonrasında radyo dalgalarını kurarak devrimin sesini insanlara buradan duyurur.

Fidel’in gerilla sanatçısı olarak adlandırdığı Che, El Hombrito’da askeri eğitim okulunu kurar, başarı kazanıldıkça birliğe katılanların, hatta kadınların bile, eğitimi burada verilir. Che kadınlara çok büyük saygı beslemektedir, seyir defterine şöyle yazmıştır:

“Kadın devrim sürecinde çok önemli bir öğe, en zorlu işlerin bile altından kalkabiliyorlar, erkeklerle savaşabiliyorlar… Ve devrimi başarıya götürecek en önemli işi yapıyor, çarpışan çeşitli güçler arasındaki iletişimi sağlıyorlar.”



  Che kadınların güvende olmaları için, onları özel sığınaklara yerleştirir. Sıkı bir düzenle onları kontrol eder.

24 Mayıs 1958’de Fidel görev dağılımlarını yapar. Che, Rio Jibacoa bölgesinde eyleme geçecektir. Köylülerin desteğini burada da arkasına alıp ezbere bildiği bir yolda ilerler Che ve birliği. Kısa sürede ilk ganimetler ele geçer, Ağustos aynın ortasına kadar Batista birliklerine bozgun üstüne bozgun yaşatırlar.



   31 Ağustos’ta Che, elinde Fidel Castro’nun imzaladığı, kendisine tam yetki veren bir görev belgesiyle, Ciro Redondo birliğinin başında, emrindeki 39 adam ve sağ kolu Ramiro Valdes’le birlikte, El Jibaro’dan yola çıkar. İlerleme 3 aylık bir süreçte zorlu koşullarda gerçekleşir. Çarpışmalarda sürekli üstün gelirler ve gittikçe kendilerine katılanlarla beraber büyürler. Che bıkıp usanmadan devrimi anlatır durur.



  Kasım ayının sonlarına doğru iktidara karşı diğer topluluklardan biri Devrimci Kurul’un üst düzey yöneticilerinden biriyle anlaşma sağlar. Artık Batista’nın kalesi ve Havana’nın anahtarı  Santa Clara’daki ölüm kalım savaşı gerçekleşebilecektir.

Santa Clara’yı 3 bin asker savunmaktadır, 28’inde yaklaşık 400 partizanla Che saldırıya geçer. Birliğe destek olan halk barikatlar kurar ve Batista’nın zırhlı araçlarına saldırırlar. 31’inde Che, Santa Clara’yı ele geçirir, Artık Che’nin Havana’da Camilo Sienfuegos’la görüşmesine hiçbir engel kalmamıştır. Che 3 Ocak 1959’da, başkente geldiğinde Camilo’ya sarılır, kazanmışlardır. Bu sırada diğer tarafta Fidel, Santiago’yu ele geçirir. Batista ise Amerika’ya kaçar.





   Küba’da her yerde karnaval havası vardır, sürekli kutlamalar yapılır. Başta Batista olmak üzere tüm dünyanın imkansız olarak gördüğü bir olayı başarmak; Fidel, Che ve yoldaşları için inanılmaz bir mutluluk kaynağıdır. Che, otuz yaşında zafer kazanmıştır, kendisini geliştirip başkalarına önder olarak kabul ettirmeyi başarmıştır. Artık askeri bir zaferle parlıyordu yıldızı.

Batista’nın diktatör sistemi ortadan kalkınca yeni bir iktidarın kurulması gerekir. Fidel’e göre diktatörlüğün çöküşü devrimin kesin zafere ulaştığını göstermez. Fidel daha büyük bir lider değildir, bu yüzden izleyeceği yolu aşama aşama belirlemeye, dışarıdan düşman edinmemeye, Che’nin insanlar üstündeki o değerli etkisine sırtını yaslamaya kararlıdır.

Devrimden sonra Che “Doğuştan Kübalı” ilan edilir.



   Che başlarda vandallıkla savaşma ve düzeni koruma görevlerini üstlenir. Bu süreçte eğitim ve çocuklarla ilgili alınan bazı kararların hoşuna gitmemesi üzerine Raul Castro’nun kapısına dayanır. Raul’a çocukların yalnızca %35’inin okula gittiğini ve yalnızca %2’sinin ilkokulu bitireceğini söyler. Ekonomi Bakanı Regino Boti’nin takvimini eleştirir: “İki yıla yayılan bu programla Sierra çocukları beslenme bozukluğundan ölüp gidecekler, ben hekimim, bir şey biliyorum da konuşuyorum!”

1959 yılında kendisine gezici büyükelçilik görevi verilir. 12 Haziran’da Küba’dan ayrılır, görevi dış ülkelerle ekonomik ilişkiler kurmaktır. Gazze’de ezilenlerin büyük kurtarıcısı olarak ilan edilir.  

Sonrasında Che çeşitli görevler üstlenir, Küba Merkez Bankası Başkanlığı, Sanayi Bakanlığı, Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü Başkanlığı… Che, iktidarda geçen 6 yıl süre boyunca ekonomi üzerine düşünmeye ve bu düşünceleri uygulamaya çalışmıştır. Düşüncelerinde Marx ve Lenin’den esinlenmiştir, aynı zamanda onlarla çelişen görüşlerde de bulunmuştur.



   Che aynı zamanda uygulamalı işlerde de yer almıştır. Tarlalarda, maden ocaklarında ve atölyelerde çalışmasının yanı sıra, eski bir traktörü elden geçirip bir şeker kamışı biçme makinasına dönüştürmeyi de bilir.

9 Aralık’ta Che, Birleşmiş Milletler Örgütünde yaptığı konuşmada Sovyetler Birliğine olan tavrını hafiften belli eder. Bu konuda Che yalnız kalmıştır, Fidel onu desteklememiştir. Fakat Che’nin umrunda değildir, düşündüklerine inancı azalmadan, onları savunmaya devam eder.

17 Aralık’ta Cezayir’de bir konuşma yapar, başta Fidel Castro ve Sovyetler Birliği olmak üzere tüm dünyayı şok eder. Sovyetler Birliği ve Fidel ile olan ilişkilerinde kopma noktasıdır bu konuşma.

1965 yılında Che ortadan kaybolur, sürekli Che’nin nerede olduğunu soran halka bir açıklama yapması gerekiyordur Fidel’in: “Onunla ilgili size tek bir şey söyleyebilirim: O her zaman devrime en çok yararlı olacağı yerde olacaktır.” Fakat bu halkı tatmin etmez, onlar Che’yi istiyordur, isyan noktasına kadar gelirler. Fidel, tüm bunlardan dolayı Che’nin halka ve Fidel’e yazmış olduğu ileri sürülen bir veda mektubunu halka okur.

“Parti yönetimindeki görevlerimden, bakanlıktan, komutanlıktan ve Küba yurttaşlığından resmi olarak ayrılıyorum. Beni yasal olarak Küba’ya bağlayan bir şey kalmadı artık ama resmi görevlerin tersine asla kopmayacak bağlarla bağlıyım Küba’ya. […] Şu dünyada başka topraklar benim alçakgönüllü emeklerime gereksinim duyuyor artık. Küba’nın başında olduğun için senin yapamayacağın şeyleri ben yapabilirim. Ayrılmamızın zamanı geldi.”



   Fidel’in “Olabilecek en eksiksiz yönetici” olarak tanımladığı Che, yeni bir devrim hareketine ihtiyacı olan, diktatörlükle yönetilen ve sefil bir hayat süren Kongo halkı için, askeri ve siyasi bütün görevlerinden istifa eder, Fidel’le yaptığı konuşma sonrası kimsenin haberi olmadan Kongo’ya gider. Burada birlik toplamak için 1 yıldan fazla bir süre uğraşır ama beklediği desteği halktan dahi göremeyince daha fazla bunu sürdürmenin anlamı olmadığını anlayıp, Kongo’dan ayrılır.

Buradan sonra yeni bir yolculuğa başlar, Bolivya’dır bu yolculuk, kendisinin son yolculuğu. Yapması gereken, devrimi heryerde yaymak için komşu ülkelerden gelecek olan gerillaların eğitimi için okullar kurmak.



   Bolivya’nın çevresindeki beş ülkede – Peru, Paraguay, Arjantin, Şili, Brezilya – çalışmaya hazır bir şekilde örgütlenmeler hazırlanmıştır. Bolivya’da bile hazırlıklar hatrı sayılı bir şekilde ilerlemiştir. 60 Bolivyalı gerilla eğitimden geçirilmiştir. Her gerilla önderinin adamlarını göndermesi için seçilen yer Nancahuazu Irmak’ının yanıdır, gerilla üssü oraya kurulmuş, eğitimler orada verilecektir. Bolivya Komunist Partisinden gelen Mario Monje, Moskova’ya hizmet etmektedir ve Kuzey Amerika’nın yaydığı düzenin bozulmasını istememektedir. Che’nin planlarını elinden geldiğince altüst etmeye çalışıcaktır.

Tüm olanlardan sonra Che’nin yanında 50 adam vardır, başta buraya gelirken kendisine verilen 250 gerilla sözüne karşılık.

Che burada Küba destanını yinelemeye çalışacaktır, ama bu kez şartlar faklıdır. Bu olaylardan haberi olan Bolivya hükümeti halkın ayaklanmasını engellemek için küçük bir tarım reformu gerçekleştirir. Bu sebeple Bolivya halkı Küba halkı kadar devrime bağlanmaz.

11 Mart’ta gerillalar arasına katılan iki Bolivyalı asker kaçıp, birçok şeyi hükümete bildirir. İki gerilla yakalanır, bunlardan biri olan Ciro Bustos, gerillaların yüz resmini çizer, bu Boliva hükümetine yardımcı olacaktır.



   Ağustos’ta ABD’nin güneyindeki Amerikan üslerinin komutanı, yanında birçok general ve albaylarla Bolivya’ya gelir. Görevleri ülkeyi değerlendirmek, gerilla hareketinin durumunu saptamaktır. Ülkede gerçektende istikrarsızlık ortamı vardır, insan hakları sadece sözde vardır. Ama gerilla hareketinin desteksiz kalması durumu da vardır. 31 Eylül’de 7 gerilla öldürülür. Che yoldaşların ya mücadeleyi sürdürmelerini ya da vazgeçmelerini söyler, çünkü sonun ölümcül olacağını biliyordur. Biri dışında herkes kalmayı seçer. Yiyeceksiz, ilaçsız, dört yaralı ve beş hastayla birlikte.



    Che 7 Ekim’de son kez, günlüğüne şöyle yazar: “Ordudan gelen tuhaf bir habere göre, kuşatılmış 37 gerillanın geçmesini engellemek için Serrano’ya iki yüz elli adam yığılmış: Acero ve El Oro ırmakları arasına sığındığımız bölgeyi saptamışlar. Bu haber şaşırtmaca gibi görünüyor.”

8 Ekim’de Churo kanyonunun iki yamacının birleştiği yerden gerillalar kaçacak yer ararlar, fakat imkansızdır, yaklaşık 1 saat önce bir köylü onları ihbar etmiştir. Tamamen kuşatılmışlardır artık. Kaçamayacakları için Che, yandaki küçük bir vadiye saklanıp cephe oluşturmaya karar verir. Çatışma bir süre sonra başlar, Che karşı tarafın üstünlüğünü fark edince, grubunu üçe böler, bir grup çatışmada öne geçip askerleri oyalayacak (kendisi de bu grupta kalır), diğer 2 grup ise kaçacaklar. Che’ye göre herkesin ölmesinden iyidir. Çatışma sırasında sıkıştığı yerden kaçmaya çalıştığında Che’ye tüm çıkış yolları kapanmıştır. Sağ baldırından yaralanır, yarasını sarmak için durur, tüfeği darbeler sonucu işlevini yitirir ve belindeki silahın da açıklanamaz bir şekilde şarjörü yoktur. Artık savunacak bir silahı bile yoktur, Çavuş Bernardino Huanca’nın eline düşer. La Higuera köyüne zorla yürütülerek götürülür, yol 8 km’dir.



   Che ve iki gerilla köyde kerpiçten yapılma bir okulun sınıflarına kapatılır. 9 Ekim’de ABD büyükelçisi Che’nin öldürülmesini emreder. Che’nin işini bitirmek ABD’nin uzun zamandan beri süre gelen bir uğraşısıdır. CIA, Küba’daki ilk çıkarmadan beri Che’yi alt etmenin peşindedir. 

Ölüm emrini yerine getirmek üzere Astsubay Mario Teran seçilir ama Che’nin karşısına geçtiğinde titremekten ateş edemez. Che onu cesaretlendirir: “Ateş et korkak, alt tarafı bir insan öldüreceksin!”. Teran’a içki içirirler, saat 1 gibi diğer subayların kollarından tutmasıyla beraber makineli tüfeğindeki mermileri Che üzerine yağdırır. Öldürücü darbe hemen gelmez, kalbine denk gelmemiştir ve Che gözleri açık olarak yerde can verir.

    Che’nin Vallegrande Hastanesi’ne taşınan cesedi, ertesi gün bir morg’da sergilenir ve yüzlerce Bolivyalı ona saygılarını sunmaya gelir. İzdihamlar oluşur, Che’nin saç tellerini almak isteyenler, ona dokunmak isteyenler, üstündekilerden bir parça almak isteyenler…

Ertesi gün ceset Vallegrande’deki Pando Alayının kışlasına getirilir. Ve sonra cesede çeşitli işkenceler yapılır, elleri kesilir, yüzü parçalanır… Bu, Che’nin ölüsünden bile korktuklarının göstergesinden başka nedir?

Che’nin ölüm fotoğrafları tüm dünyada geniş yankı bulur, İsa benzetmeleri ile beraber çoktan efsaneleşmiştir. Cesedin nerede olduğu ise bilinmiyordur, bazı izinlerle ancak 1995 yılında araştırmacı kazılara başlanır. 1997’de bir çukurdan Che ve altı yoldaşının kemikleri bulunur.

Kemikler toplanır ve Küba’ya götürülür. Santa Clara’da büyük bir törenle anıt mezara getirilir.

 

 

BAZI SÖZLERİ

 

“Ne kadar farklı olursa olsun; sana ait olmayana tenezzül etme, ve ne kadar basit olursa olsun senin olandan asla vezgeçme!...”

 

“İnsanda en büyük hata: Karşıdaki insana gereğinden fazla değer vermek değil, kendine hak ettiğinden daha azını vermektir.”

 

“En kolayıdır kaybetmek, mesele kazanmak için uğraşmakta. Savaşmadan esir olacağına, savaşaral ölmeli insan aslında.”

 

“İki şeye hakkım var: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez.”

 

“Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar: Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise; bana komunist diyorlar.”

 

“Yağmur komunisttir; herkese eşit yağar. Rüzgar ise kapitalisttir, zayıf olanı yıkar.”

 

“Dünyanın neresinde olursa olsun, haksız yere birisinin suratına atılan tokadı, kendi suratında hissetmeyen kişinin insanlığından şüphe ederim.”

 

“Bir çiçeği öldürebilirsiniz, ama baharı öldüremezsiniz.”

 

“Bir yalan hangi amaç ile söylenmiş olursa olsun, her zaman en kötü gerçekten daha kötüdür.”

 

“Savaşan kaybedebilir, savaşmayan çoktan kaybetmiştir.”

 

“Eğer bir gün beni başım eğik görürsen, bil ki başım; yere düşmüş birini kaldırmak için eğilmiştir.”

 

“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin… Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımız elden ele geçecekse, başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa, ölüm hoş geldi safa geldi.”









HAKKINDA SÖYLENEN BAZI SÖZLER



"Che'nin ilham verici güzel bir efsaneye dönüşmesine izin vermemeliyiz. Onun eşsizliğini vurgulamak, onu çağdaş dünyanın tartışmalı bir siması olarak görmek çok daha iyidir. Che'nin yaşamına ve ölümüne hakkını vermek, ancak onun söylediklerine ve yaptıklarına bakmakla mümkün olacaktır." - Susan Sontag (ABD)



"Che Guevara'ya nasıl bir hayranlık beslediğimi biliyorsunuz. Aslında onun sırf bir aydın değil, çağımızın en mükemmel insanı olduğunu da düşünüyorum. Bir savaşçı, bir insan ve kuramlarını mücadele anındaki kişisel deneyiminden türeterek devrim davasını ileri götürebilmiş bir kuramcı." - Jean Paul Sartre (Fransa).



"Che gibileri yoksa umut da olmayacaktir. Dunyada binlerce Che olsa, yasami sefalet haline getirenler herhalde korku duyar ve bizi baris icinde yasamaya terkederler. Eger onurla sag kalmak istiyorsak, binlerce Che olmalidir yeryuzunde." - Jiri Mucha



“Onu yargılamak üzere mahkemeye çıkarmaya korkmuşlardı, sesinin duruşma salonundan yükselecek yankılarından korkmuşlardı, bir kaşık suda boğacakları adamın dış dünyanın insanları tarafından nasıl sevildiğini herkesin görmesinden korkmuşlardı. Ama bu korku, onun efsanesinin dilden dile dolaşmasına yardım edecekti, efsaneler bildiğimiz gibi kurşun geçirmez.”

- Graham Grene (İngiltere)



"Che'nin hayatı, özgürlüğü seven her insan için bir ilham kaynağıdır, onun anısını her zaman onurlandırmaya ve yaşatmaya devam edeceğiz." - Nelson Mandela.



"Herkesin görüp söylediği kadar yakışıklı ve çekiciydi, ama onu böylesine etkileyici kılan, hoş görünümünden çok, kendini ifade edişi, zekası ve nükte yeteneğiydi aslında." - Ania Francos.



"Onun önder ve asker olarak taşıdığı niteliklere kolay kolay kimse erişemez. Askeri dille söyleyecek olursak, son derece yetenekli, yürekli ve savaşçı bir gerillaydı o. Tek zaafı, aşırı cesur ve tehlikeye karşı hiçbir korku beslememesiydi. O kadar tehlike içine kendisini, bir an bile düşünmeden, herkesin önünde giderek atması, o kadar çarpışmadan sağ çıkabilmesi bir mucizeydi." - Fidel Castro.



"Che'nin örneğini nasıl ele almalıyız? Onu kaybettiğimizi mi düşünüyoruz? Onun yeni yazılarını görmeyeceğimiz doğrudur, sesini duyamayacağımız doğrudur. Ama Che dünyaya bir miras bıraktı, büyük bir miras bıraktı ve onu bu denli yakından tanımış olan bizler de, büyük bir ölçüde onun mirasçıları olabiliriz." - Fidel Castro.



"Aklında ve yüreğinde bayraklar, önyargılar, şovenizm, bencillik ortadan kalkmıştı. Cömert kanı bütün halkların kaderi için, bütün halkların davası için akmaya hazırdı, herhangi bir anda akmaya hazırdı." - Fidel Castro.



"Bir insan modeli, bu dünyada olmayan bir insan modeli, geleceğe ait olan bir insan modeli istersek, davranışında hiçbir eksik olmayan bu modelin Che olduğunu tüm yüreğimle söylerim." - Fidel Castro.



"Kendisinde topladığı bütün erdemleri tek bir kişide bulmak kolay değildir. Bir insanın, bu denli kendiliğinden bir biçimde, onunki gibi bir kişiliği oluşturması kolay değildir. Düzeyine erişebilmenin güç, aşmanınsa imkansız olduğu insanlardan biri olduğunu söyleyeceğim. Ama onun gibi insanların, kendi örnekleriyle, kendisi gibi başka insanların da oluşmasına katkıda bulunabileceklerini de söyleyeceğim." - Fidel Castro.



"Köylü kökenli askerlerimizden birkaçının tüfekleri hatırımıza geldi. O anda, bu tüfeklerin kaybolabileceğini düşündük. Sorun ortaya konduğunda, Che kendisinin gidip bu tüfekleri almasını önerdi ve zaman geçirmeksizin de gitti atılan bombalar arasında. Kişiliğinin başlıca özelliklerinden biriydi bu; En tehlikelisi bile olsa, bir görevi yerine getirmek için kendini feda etmeye her an, dolaysızca hazır bulunması. Bu özellik, bizimle birlikte mücadele eden, bu ülkede doğmamış olan, ruhu kıtanın başka yanlarında da mücadele düşüncesiyle kaynayan, herşeyden önce kendini başkalarına feda etme düşüncesini benimsemiş, her zaman en güç olanı yerine getirmeye, hayatını ara vermeksizin tehlikeye atmaya hazır durumda bulunan bir insan olan bu yoldaşa karşı hayranlık, çifte hayranlık uyandırıyor." – Fidel Castro.



"Tarihe bakıldığında, bu denli az sayıda bir grup insanın başında olan bir kişinin bu denli geniş kapsamlı bir görevi, bir avuç insanın başında bulunan bir kişinin bu denli büyük güçlerle çarpıştığı bir görevi yüklendiği başka hiçbir örnek bulunamayacaktır büyük bir ihtimalle. Kendisine olan inancın böyle bir kanıtlanması, bütün halklara olan inancın böyle bir kanıtlanması, insanların savaşma yeteneklerine olan inancın böyle bir kanıtlanması, tarihin sayfalarında istenildiği kadar aransın, buna benzer bişey bulunamaz." - Fidel Castro.



"Bir defasında Che ile dini inançlar hakkında konuşuyordum. Ona dindar olup olmadığını sordum. "Hayır, ben komünistim" demişti. Afallayıp kalmıştım, çok gençtim, hiçbir politik eğitimim yoktu ve komunistler hakkında dehşet verici şeyler dinlemiştim. Hamağımdan atlayıp "Hayır! sen komunist olamazsın, çünkü çok iyi bir insansın!" diye itiraz ettim. Che kahkahalarla güldü ve bana bilmediğim bir sürü şey anlatmaya başladı." 
- Oniria Gutierrez (Che'nin kolunun ilk kadın üyesi).



"Che'yi bu kadar çekici kılanın, onun bize bu kadar uzak, onun hayatını tekrar etmenin imkansızlığının bu kadar aşikar oluşu olduğunu söyleyebiliriz" - TIME.



“Che yalnızca yoldaşlarını gözetmeyip, aynı zamanda düşman askerlerini de tedavi ederek, bir savaşçı kadar bir doktor olarakta sivrildi. Ve düşmanın silahlarını alıp, bu mevziyi terk etmek ve çeşitli düşman güçlerinin tuzakları arasında uzun yürüyüşe geçmek zorunda kaldığımızda, esir yaralıların yanında birinin kalması gerekti, kalan kişi Che oldu. Askerlerimizin küçük bir grubunun yardımıyla onları gözetti, hayatlarını kurtardı ve daha sonra onları birliğe katarak beraber savaştı." 

- Fidel Castro.



"Che'nin ölmüş olması önemli değildir önemli olan onun gibi bir insanın yaşamış olmasıdır. che'yi yok edebilmek için biz, yoksuların tümünü yok etmeleri gerekir; bu ise olanaksızdır." 
- Julius Lester


Yazar: Gül Demirhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder